31 Mart 2018 Cumartesi

EN GÜÇLÜ


Güçlü olmak gülme eylemiyle endeksli bir varsayımdır diyebiliriz.
İşin ne kadar komikse o kadar kolaydır.
                   Güçlü olmak silahtan, paradan veya kuvvetten gelmez. Güç bence yalan söylemekten gelen bir zeka oyunudur. Büyük yalanlarla büyük dünyayı küçültebilirsiniz. İnsanların kalpten inandıklarının karşıtı olanları onlara kanıtlayacak kadar zekaya sahipseniz tabi. Eğer başarırsanız para, silah, kuvvet gelecektir zaten, yalanların açığa çıkma evresinde tamda. Bu saatten sonra açığa çıksa ne olabilir ki? Bir şekilde susarlar zaten. Güçlü olan susturmadan onlar kendi kendini sustururlar… Aptal olanlar susma mecburiyetinde kalırken, akıllı varlıklar da ortalıkda dolanan o esrarengiz güce dahil olmak zorunda hissederler kendilerini. Bunu nasıl yaptıkları hakkında tahmin yürütemiyorum çünkü onlar benim zekama pembe diyen siyah mat rüyalarımı kontrol eden dahiyane adamlar. Buda bir gerçek ki benim pembe dediğim onlar için gökkuşağı…
             Burada yaşıyorsan gülmek zorundasın. Gül ki kimse sana gülmesin. Sen istediğinde güldür ki onlar istediğinde gülmesin.
                Bunu çok iyi yaptığımı düşünüyorum. 1,2,3,4,5 tane de şahidim var diyebilirim. Kronik bir rahatsızlığım var ve selamlaşmak istemediklerimle ciddi anlamda göz göze bile gelmem. Kronik derken çözüm aradığım bir hastalık gibi görünmüyordur umarım. Ben bunu artılarım arasında görüyorum. Güçlü olmak konusu da buna dahil olan bir tevazudur, dolandırıcılığın yanı sıra.
              Belli bir yaş kavramı vardır mesela. Belli bir yaşa gelince yapılmayacak yada belli bir yaşa gelmeden yapılmayacaklar listesinin giriş cümlesi bu, başka hiçbir halt değil. Güçlü olmak birazda bu tezi çürütebilmek midir? Mesela on iki yaşında yönegebilmek gibi. Kırk sekiz yaşında aşık olup bunu paylaşabilmek gibi. Tepkilerin komik gelmesi gibi. Ne kadar komikse o kadar kolaydır da. Tıpkı işim gibi...
    Eski güzel günleri yaşıyoruz ileride hak vereceksiniz.
Güçlü kalın, güçlü yaşayın, güçlü görünün
Gülümseyin de…

22 Mart 2018 Perşembe

GEZİ YAZISI


Gezi yazısı yazmak istiyorum yaklaşık 6 senedir.
Belki yazısı tutacak kadar güzel biz geziye çıkmadım, Belkide evden hiç gezmeye diye çıkmadım.
Evet gezmeyi sevdiğimi idda ediyorum. Sanki kendi ülkem bitmiş sıra yurtdışındaymış gibi.
                     Bana otoyol mesafesi 370 km olan peri bacalarına bile gitmedim daha ama seviyorum. Safranbolu evlerine aşığım. Küçük dükkanlı, tek bir sokağın üzerine kurulu hediyelik eşya satan esnafın yerliliğine hayranım orada. Ben daha Safranbolu’yu görmedim ama Bolu’da 3 saat kadar kaldım. Hatay’dı sanırım 26 kişilik bir futbol takımıyla turnuvalardaydık. Dere, Şelale, köy kahvaltıları, sabah kokusu Birde düğün salonu vardı bu köprülü yeşil yerde, düğün salonunun merdiveninin kenarlarında su akıyordu. Misafirlerin ayaklarına sıçraya sıçraya…  Burada bulunmam gerektiğini düşündüm hep ama hiç görmedim orayı da. Çanakkale’nin insanlarına üniversite sebebiyle dahil oldum. Çok rahatsınız burada, denize sıfır bir öğrenci yurdunda kalıyorum. Hiç zorlanmadan Çanakkale’li oldum. Üniversiteyi beraber kazandığım arkadaşımla vakit geçiriyordum sürekli ta ki Ayça adında bir kızla tanışana kadar. Çok iyi bir kız, Çanakkale’nin gelişmiş kültürlerinden ziyade geleneklerine tırmanmak istediğimi söyleyince sağ kaşımın ortasına yumruk yedim abeylerinden. Aslında üniversiteyi de kendi memleketim olan Kahramanmaraş’ta okuyorum ben Çanakkale’de değil. Değişik Bir kültür arıyordum Kars’a gittim. Oradan da bir araba alıp geldim hemen, hiç durmadım. Hele sen hiç gördün mü Şanlıurfa’da ki poşu satan işportacıları. Ben hiç görmedim. İstanbul tarafiğine maruz kalıp hayallerime ulaşamamıştım 8 yaşındayken, onun da hiç kimseye bir zararı olmamıştı zaten. 17 Yaşındayken anıtkabire gittim. 25 dakika içersinde Ankara’yı terk etmek zorundaydık. Denizlide tavuk döner kadar lezzetli bir gün geçirmek istedim birden bire horozlandı iş arkadaşlarım, hemen geri dönmem istendi patronum tarafından. İzmir sahil yolunda tam bir şeyler içecekken kendi yolumun yorgunluğunu hatırladım ben.
                   Sistemin kölesi miyim? Modern kölelik bunla eşdeğer bir şey mi? yoksa çok mu kasılıyorum? Cevap veremeyecek kadar çok işim var.
   Görüşürüz…


21 Mart 2018 Çarşamba

GEREK VAR MI?


  Ayda iki kere sizi bir yerlerden bulup akıl veren arkadaşlarınız var mı?
Olmama ihtimaline karşı bir çuval para verebilirim...
              Güzel bir şeydir arkadaşlık, olmasalar hayattan aldığınız bir fiske zevki de alamazsınız belki de. Kendi isteğinizle günde minimum iki saat geçirdiklerinizden bahsediyorum tabi. Onların fikirleri inanılmaz önemlidir benim veya sizin için. Çünkü sizi dışarıdan en iyi analiz eden o kişi veya kişilerdir. Birde ayda bir buluştuklarınız değil denk geldikleriniz vardır. Bu türlerin iğrenç ötesi bir huyu var. Sürekli şunu yap, bunu yapma, bence aptalca bir tercih olur tarzında önerileri olur. Kardeşim bir dur bakalım. Bir bak etrafına ben nerdeyim, o kim, günde kaç kere isyan ediyor bu kararları alma yetkisine erişmek için, saatte kaç kere boyun eğiyor, büyük görünen insanlara. Ya da ben kimim? Hatta ben kimim ki diye düşün. Aptal insanlar öz güven parodisine aşıkken zeki insanlar içine kapanıp bir kavgaya dahil bulunurlar sürekli, yada ben böyle düşünüyorum. Her neredeysen gel ve seni bu konuda ikna edeyim diyemiyorum çünkü daha çok gencim ve kendi başımı ağrıtmak zorundayım.
Senin kadar güzel olsaydım  tövbe ederdim ya da senin kadar güçlü olsaydım, güzelliklerini yüzlerine vururdum…
               Apayrı bir mevzu vardır, olumsuz konuşursun tamamda biz tanışmıyoruz hiç, neyine benim bileklerimin inceliği. Sesini kesip bazı antrenmanlarını eksiksiz devam ettirmen sana da bana da yarar sağlayacaktır. Senin kilon kadar benim seçeneğim var ve yinede aynı yerde buluşturulduk. Senin şansın mı? benim bahtım mı? Acaba neyin delaleti. Tartışmasız çok pahalı gülüyorsunuz, bu benim hissemi alçalta dursun ben uzaklaştıkça kazanç sağlayayım. Yeter ki ortak olmayalım.
                Sen kimsin tarzında konuşmak istiyorum fakat sürekli siz kimsiniz oluyor. Çünkü tanışmıyoruz, Tanıştığımızla samimi değiliz, samimi olduklarımıza da saygı duyuyoruz. Şüphe duyanlardan daha kuşkulu davrandığımın farkında olanlarla yemek yerim sadece. Doymadan da kalkmam sofradan, zaten kaldırmaz bana eşlik eden arkadaşlar…
Bilmem kaç yıldır tanıdığın kendinden daha iyisini kimse bilmez.
Onlar sadece senin kazandıklarını bilirler, onları kazanırken kaybettiklerinden haberdar bile değillerdir. Bu kimsenin umurunda da değil zaten…
             

6 Mart 2018 Salı

HİÇBİR ŞEY




                             Bazen anlatırsın bazen anlarlar. Sen anlattın diye anlayacaklar mantığı yoktur ya da sen anlatmadın diye anlamayacaklar. Sen hiçbir şeysin, çünkü onlar her şeyler. İki mükemmel olmaz bence. Birisi mükemmelse, öteki iyidir. Sen hangisisin dediğim herkes senin gibi düşünüyor. Ben mükemmelim. Peki bu kadar mükemmelliğin yanı sıra dünya neden kirli bir yer olarak beyan ediliyor?  Çünkü sende bende mükemmel değiliz. ‘’Daha iyisini bulana kadar en iyisi bu’’ tezi vardır ya hah işte hiç birimiz en mükemmeliyle tokalaşmadık hiç. Bundan dolayıdır ki en mükemmelini ben olarak biliyoruz. İstisnalarımız vardır, onlarda biliyorsunuz ki toplumda yer kaplamayan kimyasal gaz gibi bir şey. Geri zekalı olduğuna ikna edebileceğiniz bir insan var mı? Geçtiğimiz günlerde instagramda görmüştüm; Bir tımarhaneye kapatılsanız doktorlara, yetkililere deli olmadığınızı nasıl kanıtlarsınız diye bir paylaşımdı. Uzun süre düşündüm ve tek bir cevap buldum. Sizin bir fikriniz var mı? Yaptığımız her şey delilikten başka bir şey değil, tek bir şey hariç. Namaz kılmak belki de bizi o tırmarhaneden kurtarır. Bu yazının ana fikri namaz kılın sıhhat bulun değil. Kimsenin Dini görüşünü şekillendiremem. Demek istediğim burada yaptığımız her şey delilik, oradaki hastalarla aynı şeyleri yapıyoruz aslında.
                      Bu dünya senin etrafında dönen bir gezegende değil. Sen ağa yada paşada değilsin olsan bile ortalama 1,75 boylarında, her yemekten sonra bir çay kaşığı egoyla güzelleşen, paranın her şey olmadığını söyleyip hayatının büyük bir kısmını onun için heba eden ve yine ortalamaya yakın 65 yaşlarında hayatının sonlanacağı bir canlısın. Bitkiler gibi…
                  Konu bu değildi aslında nasıl buraya geldi bilmiyorum. Çokta mühim değil sonuçta karalama defterlerinin de bir konusu olmaz. Yalnız büyük işlerin ilk sufleleri de karalama defterine yazılır. Gereksiz ve önemli bir yapıt diyebilirsiniz burası için, yada beni ne ilgilendirir ki…

1 Mart 2018 Perşembe

ZAMANIM YOK



                  -Kafamda o kadar çok şey var ki şuan başlasam yapmaya 418 yaşında tamamlarım.
                    Gariptir ki 3 ya da beş farklı eylemle devam ediyor hayatımız. Bazen birini bile tamamlayamadan güneş batıyor, umursamayıp devam ediyoruz, geç vakitte görev tamamlanıyor bu seferde yarınki işimize başlamak için çok geç kalmış oluyoruz. Bir nevi ben hayata yetişemiyorum çığlığı bu. İsyan değil yanlış anlaşılmasın. Sonuç da benim her telaşım, bilmem ne kulvarında senden üstün olma teminatımın onay mektubu gibi bir şey. Yapmak zorunda olduğum hiçbir şey yok şuan ama yapmak zorunda olacağım günler yakındır ki konuşmayı, bilgisayar kullanmayı, saçlarımı taramayı, tebessüm etmenin mecbur olduğunu bir an önce öğrenmeliyim. Umursamazlık seviyesi insanın şahsi prestijiyle endeksli olduğunu öğrendim mesela. Bundan sebep umursamadığım tek şey senin hayatın oldu veya sizin hayatınız. Benimle gezip tozup cafe,bar her gece takılmak  isteyen yüzlerce arkadaşım var ama maalesef be kardeşim vaktim yok...  Birinin beni sevip sevmemesi benim sadece bulunduğum ortamı değiştirir, başka hiçbir farkı olmaz hayatımın, bu sebeple bende senden nefret ediyorum dar görüşlü arkadaşım. Belki düşüncelerim bencillikle aynı mantığa dayanıyor. Buda pek problem değil, kimin ne kadar faydası oldu takdir edersiniz ki uzaktan bile görünüyor.
                    Kafamdakilerin aslında birçoğunu yaptım. Müzik yaptım uzun bir süre. Dershanede coğrafya hocam beni ikna edip bir resim galerisine üye yaptı. 2 yıl Akdeniz bölge ikincisi olduk futsalda birkaç farklı şehir gezdik bunun sayesinde ve bir şeyler karalayıp tanımadığım insanlarla paylaşıyorum şuan. Bunların hepsi kafamdakilerin bir kısmı.Özellikle müzik yaptığım dönemde birlerce kişi beni tanıyordu, saygı duyuyordu. Olgunlaşmış oldum biraz, bıraktım müziği, hiçbir yere varamayacağımı anlayıp. İnanın şuan o binlerce kişinin arasından bir kişi bile kalmadı. Çünkü benim işlerim var, rahat yaşayamıyorum onlar gibi, moruk diye hitap edemiyorum arkadaşlarıma çünkü yaşım geçti. Dershane hayatım bitti resim olayını orada kapattım, araştırın, isim yapmış ödüller almış hiç Türk ressam yok.E benimde ilk olmaya cesaretim yok. Futsal takımından, olmasa yemek yemediğim çok değerli arkadaşlarımla yaklaşık 4 yıldır hiç görüşmüyoruz,  sebebi büyüdüm, sorumluluklarım var…  Okunmasa bile bir şeyler karalayıp paylaşmaya devam ediyorum, çünkü buna yeni başladım büyük ihtimalle büyüdüm diyip bunu da bırakırım.
                 Buraya kadar yazdığım hiçbir şeyden şikayetçi değilim, böyle devam etmesini istiyorum. Dediğim gibi kafamdakilerin hepsini yapmaya kalksam 418 yaşında bitecek. O kadar da uzun bir hayatımız olmayacağı gibi kendi imkansız hayallerimi gerçekleştirmek yerine 8-5 çalışıp başkalarının hayallerini gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Büyük ihtimalle 100 insanın doksan dokuzu da de böyle düşünüyordur…
               

Nefret Ediyorum

       Hangi zerren ne eyliyor ise eylesin, masumiyeti alt edip selvi boyuma zarar vermeden Sende galiba büyüdün parantezlerin içine çilek ç...